17 Ocak 2014 Cuma

KUSURSUZ (PERFECT) - JUDITH McNAUGHT


merhabalar. bugün çok önce aldığım, okumaya başladığım ama bir türlü devam edemediğim bir kitaptan söz edeceğim..

gözümü kararttım ve kitabı biraz evvel bitirdim.zaten unutmuşum olduğu gibi baştan okudum.. hafızam bulutlanmadan taze taze yazmak istiyorum düşüncelerimi ve tamamen subjektif olduğumu tekrar hatırlatmak istiyorum. kitabın adı kusursuz ama -judith hayranları beni affetsin- kendisi kusursuz değil..

elbette burada tarihi aşk romanlarının öncüsü olmuş, bilmem kaç defa çok satanlar listesine girmiş bir yazardan söz ettiğimi biliyorum ama yine de bütün düşüncelerimi tüm çıplaklığıyla yazmak zorundayım.

kitap iyi bir kitaptı, kesinlikle ve kesinlikle almanızı, okumanızı tavsiye ederim. asla kötü bir kitap değildi. benim kusursuz'u o kadar da kusursuz bulmayışımın nedeni daha çok bu kadar harika bir konunun yeterince derin, yeterince özel işlenememiş olduğunu düşünmem.


aşk romanlarını bilirsiniz, hep kadının bakış açısından okuruz ve erkeklerden en fazla bir iki satırlık ara düşünceler alabiliriz.. oysa burada kitap aslında erkek karakter üstüne kurulu. bu bir aşk romanı evet ama aşkı bulan bir kadının değil aşkı bulan bir adamın hikayesi daha çok ama yine de o adamın bakış açısından onlarca sayfaya rağmen zack hakkında hiçbir şey öğrenebilmiş değiliz..

elimizde nedensizce paranoyak ve zalim bir büyükanne, çok, çok yakışıklı ve her şeye ama her şeye sahip bir adam, iyi ailesinin hanımefendi kızından başka hiçbir şey yok..

büyükannenin tavırları, suçlamaları ve dışlamaları tamamen saçma sebeplerden ileri geliyor bende ''yaa valla zor bir durum'' falan hissinden çok ''ne saçmalıyor bunlar ya'' gibi bir his bıraktı doğrusu..

hollywood yıldızı milyarder bir adamın, karısını sette öldürmeye kalkması kadar saçma bir kurguyla ve sebeple bir anda doğru düzgün araştırılmadan 40 yıllık hapse mahkum olan bir aktör çok mu inandırıcı? ya da günümüz amerikasında 26 yaşında öpüşmeyi bile bilmeyen güzeller güzeli bir bakire?

benim elime fantastik diye veriyorlar kitabı köpeğe dönüşenlere, kan içenlere, ışığa dönüşenlere, karanlıklar efendisine inanıyor, inandırıyorum kendimi ama yok yani bu kitap ortaçağ karakterlerini günümüze ışınlayalım da bakalım ne olacak gibi fantastik olmuş. keşke judith mcnaught hep historical yazsa..

karakterlerin sığlığı dışında bir de çokluğu sorunu var.. aşk romanlarında ben az karakter seviyorum arkadaşlar tabii bu benim öznel fikrim ama kimsenin de ya bu kimdi ki haydaa zack'e gelin artık diye kitap okumaktan hoşlanacağını da sanmıyorum. bu kitap bir kaçırılmayla ilgiliydi yani asıl kız, asıl erkek, sadık bir avukat, bir adet katil gibi 4 karakterle çatır çatır yazılabilirdi. ne gerek vardı cins cins isimle kasaba insanlarına kadar beni boğmaya?

paragrafa spoiler diye giriyorum o yüzden bilmek istemiyorsanız okumayı burada kesin, sonra beni taşlamayın ama ben kitabın sonundan da hiç hoşlanmadım..

böyle bir konu, böyle bir çıkış noktası, böyle bir hikaye onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine diye bağlanmamalıydı. julie alenen adamı polislere sattı. bunu ben asla affedemem okuyucu olarak.. senin iyiliğin için demek bir bahane olamaz.. bir romana konu olacak aşk o kadar büyük olmalı ki ya onun katil olduğuna asla ama asla dünya yıkılsa inanmaz ve yanında durursunuz ya da 100 kişiyi dahi öldürse hiçbir etik değerin onun karşısında kıymeti yok der ve yine yanında durursunuz.. iki seçenekten hiçbiri adamı polise ihbar etmek değil takdir edersiniz ki.. sonra aşkımda, sevgimde, bilmem ne geçiniz kardeşim bunları geçiniz..

polisten kaçmak, iftiraya uğramak belki en klişe hikayedir ama her zaman benim ilgimi çekmiştir her zaman izleyicisi ya da okuyucusu olacağım bir senaryodur. tabii gerçekçi olursa! adam karısını öldürmekten 40 yıl yemiş, 5 yıldır hapiste, dosya kapanmış ve sonra bir anda birden bire pat diye gerçek katil ortaya çıkıyor ve her yer pembe panjurlar falan.. olmadı.

bu hikaye iki türlü bitebilirdi bana göre ya kaçarken ölmek -ki bu zaten imkansız bir aşk romanında- ya da sayısını bilmediği ölçüde parası ve mülkü olan bu adam amerika sınırlarından uzakta huzurlu ve gözlerden uzak bir yaşam sürdürecekti sevdiği kadınla.. keşke de öyle olsaydı.. sırf bu yüzden hannibal'ın yeri çok ayrıdır benim gözümde. iyi olanı herkes sever mesele kötü olanı sevebilmek değil mi?

keyifli okumalar..



1 yorum:

  1. canım ben bu yazarın mutluluk adlı kitabına aşık olmuştum ama kitap kusurluydu bazı olaylar saçma havada kalmıştı ama konu beni içine o kadar çektiki bayıldım daha sonra başka romanlarını aldım ama gerçekten kurgu konusunda çok başarısız anlaşılmaz bir olaydan bir olaya geçen acaba sahtemi bunlar bile düşündüm yani sana her fikrinde katılıyorum mutluluk adlı kitabını bulursan oku derim beğenmediğin yerler olacaktır ama etkiliyici bir aşk hikayesi sevgiler

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...